27 Eylül 2011 Salı

olabilir mi?

gittiğimde orda değildi diye, ona kırıldığımı düşünüyor olabilir mi? bana bir iyilik yaptığının farkında olmadan hem de.. aklıma grup gündoğarken'in o hüzünlü şarkısının tecavüz etmesini önleyerek bir de.. beni koccccaman bir yükten uzaklaştırdığının farkında olmayabilir mi?

uzak duruşumu küstü bana diye mi yorumladı ki? iki buçuk yıl öncesini canlandırmamaktı hep benim derdim. küsmedim. neden küseyim ki eskiden onu sevmemi açıklayacak yüz bin milyon sebep saydığım insana?

ben küsmedim. sadece rahat bırakıyorum ikimizi.. zaten bir kendime salça olabiliyorum, neyse.. artık ikimiz de özgürüz. seni gördüğümde kafamı zıt yöne çevireceğime dair yemin ediyorum. seninle sanal yollarla dahi konuşmayacağıma da yemin ediyorum. ama tamamen unutkanlığa yükleyerek suçu..

sadece önlem alıyorum. iki buçuk yılda artık tamamen geçmesi gereken şeyler yerini hatırlatmak için sızlayıp duruyo. bas bas bağıran bir terslik var durumda, değil mi?

üstelik ben körkütük aşıkken kendimi uzak tuttuğum adama, cancağzıma..

hoşça kal. seni çoktan bitirdim. bu da resmi belgesi olsun :)








26 Eylül 2011 Pazartesi

tam da kader'le kederlenmişken...

uzun zamandır izlemek için çabaladım. film arşivi sağlam olanları mı denemedim, film kiralanan yerlerin kapılarını mı eskitmedim.. yok. çabaladığım süre boyunca hiç bir şekilde yaklaşamadım filme. film dediğim, zeki demirkubuz yönetmenliğindeki, 'kader' filmi.. tamamen aklımdan çıktığı şu sıra, denk geldim filme, ve izledim. empati üstüne empatiler, sürekli tek bir kişi odaklı yoğunlaşmalar..

film bitti. hüzünle, merakla, acaba?larla noktaladım filmi. zaman filmle de aktı, film bittiğinde de aktı ama sanırım sonraki süreçte daha bir geçirdi tırnaklarını zaman, iç dünyama.. o kanattıkça, ben beslendim. beslendikçe, detaylı düşündüm. dedim ya empati kuruyorum diye. artık düşüncelerim empatiden taşıp, geçmişe hapsoldu. 

çok saçma gelecektir eminim ama söyleyeceğim: fbook hesabını dondurduğunu sandığım, film izlerken aklımda gelen tek kişinin beni sildiğini -hatta üstüne bir de engellediğini- farkettim film sonrası.. şu an net bir şey hissetmiyorum. belki hissederim diye buraya yazmayı uygun gördüm, ama.. değişen bir şey olmadı. boşluğum, mide bulantım ve ben.. başbaşayız. yeniden!

eskiyi tahlil ediyorum. en mantıklı eleğimi de çıkardım şimdi meydana, eliyorum. elekten geçemeyen en büyük şey: gaddarlığım ve bencilliğim. içime oturan ve hayatımda böylesi bi cümleden etkileneceğimi sanmadığım fısıltıya karışık, sessiz kalmak planlanarak içerde daha fazla tutulamamış olan o cümle yankılanıyo içimde, birinin hayatından çıkarıldığımı öğrendiğimden beri..

"hayatıma sıçtın.

o şeffaflıkla ne anlattıysa etkilenmiştim zaten. tabi en çok ömrüm boyunca kendime kimseyi kırmadığımı inandırdığım halde , bunun aksinin sadece iki saat içinde, dürüstlükle anlatılmasıyla etkilendim. 

ben önemli birini kaybettim. yeri dolar mı dolmaz mı, düşünmek istemiyorum. uzağımdayken, ulaşmak istediğim an bunun mümkün olmayacağı uzaklıktayken ve o samimiyeti yitirmişken, daha da farklı bir his olacak bu. uzay diye öğretilen şeyin, simülasyonunu tasarlayacağım gibi görüyo bu süreçte.. boşluk. sınırsızlığını göster hayalgücüm! 

of of! ne fena! keşke o saçmalıkları savabilseydim ve bana en yakın insan o olsaydı. neden kaybediş hatırlatır ki değeri? herhangi bir şeyin ilkiymiş, ortasıymış, sonuymuş dinlemeden, istisnasız her kaybediş neden umursamıyormuş gibi bir havada hissizce uzaklaştırılmaz akıldan?

"sen yaşayan en büyük korkak olarak, evrendeki en büyük cesaretsizlik örneğini sergiledin!"

sergiledim mi? yaptım mı?

yapmış olmalıyım ki, cezamı çekiyorum. 




müstahak bana!















21 Eylül 2011 Çarşamba

e peki o zaman, hoşça kalın!

içten olmayan ve öööööylesine sayılabilecek bir uğurlayış kadar güven sarsıcı birşey daha var mı acaba? birlikte savrulan kahkahalar, sevimli espriler, bazen kızmalar darılmalar gücenmeler, gizliden gizliden arkadaşı sahiplenmeler, nazarlı boncuklar, nazarkovan boncuklar.. moralin karşı tarafın düşündüğünden de yerdeyse ve belli etmemeye çalışıp, yağmurun gelişini ağlayarak kutlamak istiyorsan müsaade isteyip akıl toplamak için gidilen yere konsantre olamadan, tıpış tıpış evine döndüysen,,,,,,,,,,,,, cümlenin asla devamı gelmez. noktalar kadar bitirici olmayan virgüllerle devam eder bu durum. onca virgülün arasında saklanmış minicik minicik soru işaretleri huzursuz eder de eder.

eve gelip düşünürsün seçenek seçenek: 1)fazla şey bekliyorum. 2)benden pek bir şey beklenmiyo. 3)değer verilmesi gereken insanlara değer veriyorum ama biraz fazla kaçırıyorum değer yükleme işlemini. 4)güzelliğin içinde eğretiysen ordan basıp gidersin. doğru seçimdi benimki. 5)güzelliğin içine sıçmamak için ne elimden sakındım ne ayağımdan, hepsiyle tokalaşıp basıp gittim ordan. 6)onları çok seviyorum, sadece bencilin tekiyim. böyle uzar da uzar.. o yüzden ne uğurlu sayım ne de başka birşeyim olan 6 -yazıyla altı- seçeneği yeterli gördüm.


uğurlu sayım demişken, uğurlu birşeyler yaratıp onları sürekli kaybeden ama inatla yeniden ve yeniden batıllarını çoğaltan biriyim. keşke öyle olmasam.. keşke bu kadar çok keşke! demesem açıktan.. 



keşke caydırıcı şeyleri hemen göz ardı edebilsem koşulsuz sevebilmek için insanları.. 
keşke kahve yapsam büyük bir şevk ve huzurla da falım fallansa..
keşke kırmızı burunlu palyaçoma sarılıp sonsuza kadar olmasa bile, unutana kadar bir kaç bir şeyi; uyusam..

19 Eylül 2011 Pazartesi

fazla naz ile usanan aşık

kendisine eşlik eden sese kulak vermedi. kabul etseydi bu bağlılığı, biraz yorarak biraz da yorularak, +'lanmadan -'lerek sürekli ilerleyecekti. aşka en yakın hissettiği adam ona yakın durmuştu ama.. ama.. ama.. bu cümlenin devamını duyarken dış sesten, hep sancıdı elleri, dudakları, fikirleri,... onunla paylaşamadığı herşeyiyle sancıdı. aşka en yakın hissettiği adam ona yakın durmuştu ama sırf alışmamak için sırf şiddeti artmasın diye cevap vermedi. aynıyız, aynı şeyi paylaşmak istiyoruz diyemedi.


uyanıp, günü yaşayıp, onun mesajını alarak uyumak güzeldi. ama yordu. öyle yordu ki, esneyen bi dünyaya dönüştü sevdiği adam. 


hem yavaş hem aniydi bitiş. bitmek denmez aslında. zaten bi ismi bi sembolü, ya da ortak herhangi birşeyleri olmadı hiç. bu sadece kızın uyku saatlerini arttırdı. sevdiği adam, silikleşerek yok oldu. yok olduğu an, o boşluk bi türlü dolamadı. 


seneler bindi, çığlaştı. aldığı mesajlar artık ondan bundandı, sığ ve sıradandı.

yok olduğu an onu yaratarak yeniden, ona her gün her gün yeniden aşık oldu. yalnızlaşarak çoğaltmaya çalıştı kendini işin özü.. 


neden anlattım bunu size? sormadım ya da yorum istemedim sadece anlattım. çünkü artık bu bi soru değil ya da yoruma açık bi konu değil. anlattım çünkü dışardan birinin gözüyle hiç umut taşımayan bu ilişki, o kıza göre hala imkanlı. saplantı haline dönüşmesi muhtemel hiçbir pişmanlığa yer vermeyin. akışa kaptırın kendinizi, kendi bestenizi yapın, kendi figürlerinizle de eşlik edin. saplanıp kalmayın. saplanırsanız da, parmaklarınızın hangi kapı zilleriyle uyumlu olduğunu düşünmeden kapıları, ve ardında gizlenenleri onurluca deneyin.

17 Eylül 2011 Cumartesi

b12 takviyeleri, balık yağları, pişmiş balık, pişmemiş sushi, çıbıklar, kötü kokulu bi kaç şey daha..

unutkanlık problemine karşı doktorların yorumu, balık tüketimi ve b12 takviyesi oluyor genelde. ama gerçekten problem olarak düşünülen "unutkanlık", ilaç saatini unutturabiliyo. unutuyorum arkadaş. hatırladıkça kullanıyorum ben de. o da bir çözüm sayılır değil mi ama?

yalnız o unutulmaması gerekenlerin yazıldığı post-it'ler, odamdan taşıp tüm evi, oradan da taşıp tüm evreni istila etmiş olabilir. siz 112'ydi, 911'di, 155'ti arayın , ben geliyorum.