13 Ekim 2011 Perşembe

vay bee!





hehe, hep derim depresyonun vazgeçilmezi cev-muz dur diye. bilmeden söylerdim ama şu an elimin altında bir link var ki, beynimde "kızım sen erdin" deyip, inandığımı gördükçe dalga geçen minik adamlar yarattı.

tık yap:  cevizmuzbal

cevmuz yerken içi acır insanın... cevmuzsuz depresyonlar BU NE BİÇİM DEPRESYON STİVIRT diye saydırtır.

nedeni, tescilliymiş.


ama itiraf edeyim, ballısını hiç yemedim. oy anam oy.

  




alttaki fotoğraf nasıl? hehe çok fiyasko değil mi?
ama biliyo musun? herrrrr türlü yerim!









ben öyle biri miyim yahu!

kampüsün içinde fiyatları makul olan kafelerden birinde oturuyoduk. herkesin elinde ya bir dergi, ya bir gazete, ya bir broşür... ben ve ö oturuyoruz, meşgalesiz. ö'nün yakın bir arkadaşı geldi, x. ve c hakkında fısır fısır konuşmaya başladılar. ama ben ne x'i ne de c'yi tanıyorum.


konuştukları şey ilgimi de çekmiyo, laf dinleme huyum da hiç oluşmadı bugüne kadar böylesi anlarda... oturup insan davranışları gözlemliyorum ben de.





x, ağzını defteriyle kapatarak birşeyler anlatıyo ve ikisi birden kıkırdıyolar. konu c, ondan eminim. arada c geçiyo. hani laf dinlemiyorum dediysem o kadar da değil yahu. ara ara kelimeler geliyo, ama bağ kurma çabam yok. gülüşüyolar eğleniyolar falan.




birden,

x:yahu bu c'nin olayı da zor ya, dedi, defteriyle ağzını siperlemeden.  ö: valla yaa of, diye destekledi ve dertlendi, bir sıkıntılandı falan.

e ben napıyorum? insan davranışı gözlemliyorum. bu gülüşmelerin ardından gelen off'lu puff'lu içlenmeler ilgimi çekti.








ve,

hehe, birden konu nasıl ciddileşti öyle az önce gülüşüyodunuz, dedim.

x panikledi. bir bana bir ö'ye baktı ve ö'ye dönüp: bu konuştuklarımız aramızda yalnız tamam mı bak gibi birşeyler dedi.

ö, hakkımda öyle düşünmesine şaşırdı x'in. ağzını açtı ve yok yok diyebildi şaşkınlığından.


ben de: ben bugüne dek bana doğrusal olarak söylenmemiş hiçbir şeyi dinlemedim. siz aranızda konuşurken ben sadece davranış gözlemliyodum. ne dediklerinizle ilgilendim ne de duymak,öğrenmek için çabaladım. tek farkettiğim saçtığınız enerjinin durgunlaşmasıydı ve komik geldi bana. dedikodu-manyağı bir imajım olduğunu düşünmeni hissettirmen beni gerçekten üzdü.



diyemedim.



öööyle baktım. suçu üstlenir gibi, sanki yaptığım bir suçmuş gibi aval aval baktım.

söylemem lazımdı bir şekilde. aha ben de buraya bıraktım içimi. :)

haydiiin, xoxo, gossip girl.












12 Ekim 2011 Çarşamba

şüphe ne değildir?



şüphe elbette ki, bir elma, bir yoğuşmalı kombi türü değildir. nedir/ne değildir? bilmesek daha mı iyiydi? yoksa bilmek kesinlikle şarttı? ve bu konu da şekil itibariyle şüphelenmekle dallanıp budaklanmaya müsaitti. 





herkes dürüst olsaydı şüphe edilir miydi yine? ya da herkes dürüst olsaydı yine biri çıkar ve yalanı icat eder miydi filmdeki gibi?


dürüstlükten ziyade, şüphe çok acayip bir duygu. gerekli ama gereksiz de bazen. kafasının içinde milyon tilki bulundurup kuyruklarını birbirine değdiren beceriksizler mi yakalanır şüpheye bilmiyorum ama, şüphe duymayan insanlar var sanırım. belki de 'ne gamsız adammış be'ler şüphesiz insanlardır?



şüphe çok şeyi değiştirir. aslında her şeyi değiştiren şüphe midir? şüphedir değil mi? en basitinden doğruluğundan emin olduğunuz birşey artık sizi tatmin etmez, ve kuşkulanırsınız. hop, yeni doğrunuzu arar bulur inanır ya da benimsersiniz.



şüphelenip aşık olanımız da vardır muhakkak? "acaba bana mı? nasıl bakıyo o öyle? ay bi hoş oldum. kime bakıyo o? bana mı? ben mi? oy"



beyni öldürmemek için, hatta bazen zor anlardan -pratiklik kazandıkça tabi- kurtulabilmek için şüphe duymalı sanırım. paranoyaya dönüşmedikçe bir sıkıntı vermez:) beyin gelişiyor sürekli her şeyi ve herkesi sorgulayarak. büyüyor büyüyor. büyüyünce çok büyüdüm biraz küçüleyim deyip kendini kemiriyor. işte tam bu anda saplantılı şüphe, tam anlamıyla kaos yaratıyor: paranoya! ama bunu hissetsek nasıl engelleriz, bilmiyorum. bilen beri gelsin. 







ama şey olabilir, kurtuluş da şüpheyle olabilir. "acaba bu bir paranoya mı? yenilenmeden düşündüğüm şey hep aynı mı?" sorularıyla beraber paranoyadan kurtulabilmek mümkün mü ki? her dal parçası bataklıktan çıkarabilir mi?


neyse geçiyorum bunları. son günlerde şüpheleniyorum sürekli. ondan bundan şundan çoğu şeyden... haklı çıkmak istemediğim şüphelerim olmaya başladı. zaten vardılar ama belirginleştiler. hatta birinin toprağa düşürdüğünden yeni şüpheler filizlendi. umarım saçma sapan bir hale girmem:)



son bulmalarını diliyorum. kemirilmeden, acısız, hızlı bir son diliyorum şüphelerim adına. :)


sevgiler, öpücükler, bir şeyler bir şeyler...

5 Ekim 2011 Çarşamba

özenle ekilen çiçeklerin üstüne işemek gibi olacak ama..

aşk lazım bana aşk! dost dokunuşları da güzel ama, eksilerim yeterince topraklanmıyor o zaman. yapışıyorlar üstüme:)

sevgili dokunuşu şart! ama eskilerle hiç bağlantısı olmayan yepyeni biri olmalı..

günaydın mesajlarıyla uyanmalar, sevgiliyle hem sevgili hem dost olmalar, len demeler çüş demeler, kaçamak öpücükler... gerekli değil desin biri hadi:)


gerekli değil desin ve ben bundan bi önceki yazımı savunmaya devam edeyim.

yoksa hayat iki değilken, bayattır  ...diyenlerden olacağım.



4 Ekim 2011 Salı

aslında özümüzde çok iyi insanlarız.



şarkılara endeksli yaşamak ne fena.. elinle kenara ittiğin ne varsa topluyor başına. ihtar dinlemiyor dayak dinlemiyor. zaten tüm zararların kendini hedef aldığından mazoşist olup çıkıyorsun.

bu şarkıyı da çok severim. bana çok sevdiğim, çok sevdiğimden haberi olsa çoğalmamı gerektircek, kendime has yöntemlerimle aramı uçurum ettiğim birini hatırlatır hep. bunları boşver ne haber aşktan? diyeniniz varsa.. aşktan korkarım ben, anlamış olmalısınız. 



çoğu zaman, özellikle de yalnızken.. nasıl da giydiriyoruz değil mi hayata? ÖF diyoruz NASIL BİR TEKRARA DÜŞÜRDÜN BENİ KÖPEK HAYAT diyoruz. yetmiyor. belki rahatlamana yetiyor ama o tekrarın verdiği kasvet içine dışına işliyor.



ama!

gün geliyor, çoğalıyoruz. (ikili ilişki üstünden yola çıktığım için, iki idealdir) iki oluveriyoruz. hayat yola giriyor. OH diyoruz SONUNDA DÜZELDİM! basıveriyoruz bağırlara hayatlarımızı. 







bu tam anlamıyla iki yüzlülük değildir de nedir!?

sen kalk söv söv, sonra birden HAYAT ÇOK GÜZEL diyen bir sevgi pıtırcığına dönüş. sen ne bekliyorsun ki karmadan, evrenden? dengesini bozuyorsun zaten hayatı bir seven bir sevmeyen hallerinle..



ey insanoğlu! hayatı sev. boktansa da sev.
ey insanoğlu! büyüklük sende kalsın sev şu hayatı. çocuklara kötü örnek oluyorsun bak.
ey insanoğlu, şş insanoğlu! yüzüme bak yüzüme seninle konuşuyorum! havada çiçekte böcekte değilim, hey! uçmuş uçmuş. aptal aşık.


ey insanoğlu! istersek hayat hepimize gösterir gökkuşağını..

"bütün kara parçalarında afrika dahil"