12 Ocak 2012 Perşembe

HO HO HOO



istanbul'daydım yılbaşında. talihsiz bir şekilde yanında kaldığım arkadaşımın final haftasına denk gelen yer yer sıkıcı yer yer ışıklı bir hava değişikliğiydi.

ilk gidişimdi. gözlemlerim o kadar da genel-geçer bilgi düzeyinde olmayacak eminim. dedim ya çok fazla gezemedim. ama sor taksimi, istiklali, tüneli, küçük beyoğlunu... heh işte oralar artık benden sorulur.

adım başı bir souvenir dükkanı, bayılıyorum turistler için hazırlanmış oltalara, takılıverdim hep :)

ulaşım çok karmaşık. tramvayı ayrı dert, trilyon durağa sahip metroları ayrı dert.. -ki zilyon tane farklı metro ray sistemi var. 280'e bindik mesela. yani ben 280 sanmışım onu. 28-O imiş kendileri. ÖF dedim BU NE KARMAŞA EY ŞEHİR! dedim BİRAZ DİNLEN dedim. o kadar gürültülüydü ki duyamadı sesimi istanbul.


sıcak şarabına vâkıf olamadan boğazım, bir haftalık serüvenim sonlandı. arkadaşımın sevgilisiyle tanıştım. güzel şeyler dedim ona ama, ben pek uyum gözleyemedim. o kadar mutlu hissediyodu ki kendini bozmak pek içimden gelmedi. evet, bu satırlarda benim ne denli hakiki bi arkadaş olduğumu açıkça görüyosunuzdur. söylemeliydim ama, şimdi kızın da huyunu suyunu biliyorum. değer verip aslında değer vermeyen, yapmacık biri. EVET İSTANBUL İÇİN ONU KULLANDIM nyhahah! :)) öhem, ne diyorduk?

bana dedi ki arkadaşım, "kırmızıcım, biliyo musun sevgilim çok unutkan. ama ben bunu ona belli etmiyorum. tekrar tekrar anlattığında, hıhı sevgilim, aa öyle mi sevgilim diyorum".


ve ben bunu arkadaşımdan kaç kere dinledim biliyo musunuz? ben bile bilmiyorum o kadar çok anlattı ki aynı bu kelimelerle bu tespitini. tek bi konuda birlendiklerini düşünüyorum: unutkanlıkları.

öyle.. ama eklemeliyim: 


eğer ki zaman, şehrin içinde kaybolmama yetebilecek kadar uzun olsaydı, ben şehristanbul'a aşık olarak dönerdim. kıfsmet :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

çayda eriyen şeker