20 Kasım 2011 Pazar

bir zavallının zavallı düşünceleri

boğazının ortasında içinden soğuk rüzgarların geçtiği boşluk hissi; su içmekle geçiremeyeceğin bir susuzluk; ağzını açsan çığlık atmak için bile güç bulamazsın ama içinde çığlıklar kopar; sessizliğinin sonsuza dek sürmesini istediğin gözlerinin tek bi noktaya kilitlendiği uzun anlar; istiklal caddesinde annesinin elinden bi anlığına ayrılıvermiş çocuğun korkusu, tedirginliği, telaşı, ve elbette ki çaresizliği; aynı çocuğa annesinin aslında onu terkettiği gerçeğini söyleyemeyen yabancının ensesine oturan soğukluk; dışlanmışlık;... işte tüm bunlar şu demek: sen! kırıldın! birince.. birilerince..


gerçekten çok kırıldım ama. çok çok çok çok çok kırıldım. "düşünmek zorundasın" diyerek bu düşüncemi onlara dayatmam çok acayip olur. önemseniyorsan, bu, sen yönlendirmeden olmalı. kesinlikle onların minik pişmanlıklarına mahal vermeden, öyle kendiliğinden.. ama olmuyosa da, değerin su yüzüne, göz önüne -artık her nereye gizlendiyse- çıkar.

bir hoşça kal çok görülüp o ortamdan -affedersiniz ama- siktirip gidiyor iseler, siktirip gitsinler gerçekten de. 
bu sinirle samimiyet ölçecek halim yok, ölçmedim de. onların kaç dakika ya da kaç saniye sonra pişman olduklarını ve benim gerçek hislerimi ne derece sakladığımı önemsemiyorum.

...ama dolup dolup akamayan her ne varsa gözlerimde, ki bunlar emektir, karşılıktır, bugüne dek biriken güzel tüm şeylerdir, işte bu gözlerde birikenler akamıyorsa ve yüzlerine "beni üzdünüz" diye bağıramıyorsam, bunlar akamadan geldikleri yerlere geri dönebiliyorlarsa eğer..

ben bir 'zavallıyım
' demektir!

evet öyleyim. çünkü onlara tavır almam demek, belki de onların "öf amaaan, uğraşamicam" diyip kestirmesi demek.

kaybetmek istemiyorum. kaybedebilirim; sinir hakimiyetimi yitirerek..

bu yüzden korkuyorum. (işte tam da bu yüzden zavallıyım.)


hem öyle ki, üşüyerek korkuyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

çayda eriyen şeker