19 Eylül 2011 Pazartesi

fazla naz ile usanan aşık

kendisine eşlik eden sese kulak vermedi. kabul etseydi bu bağlılığı, biraz yorarak biraz da yorularak, +'lanmadan -'lerek sürekli ilerleyecekti. aşka en yakın hissettiği adam ona yakın durmuştu ama.. ama.. ama.. bu cümlenin devamını duyarken dış sesten, hep sancıdı elleri, dudakları, fikirleri,... onunla paylaşamadığı herşeyiyle sancıdı. aşka en yakın hissettiği adam ona yakın durmuştu ama sırf alışmamak için sırf şiddeti artmasın diye cevap vermedi. aynıyız, aynı şeyi paylaşmak istiyoruz diyemedi.


uyanıp, günü yaşayıp, onun mesajını alarak uyumak güzeldi. ama yordu. öyle yordu ki, esneyen bi dünyaya dönüştü sevdiği adam. 


hem yavaş hem aniydi bitiş. bitmek denmez aslında. zaten bi ismi bi sembolü, ya da ortak herhangi birşeyleri olmadı hiç. bu sadece kızın uyku saatlerini arttırdı. sevdiği adam, silikleşerek yok oldu. yok olduğu an, o boşluk bi türlü dolamadı. 


seneler bindi, çığlaştı. aldığı mesajlar artık ondan bundandı, sığ ve sıradandı.

yok olduğu an onu yaratarak yeniden, ona her gün her gün yeniden aşık oldu. yalnızlaşarak çoğaltmaya çalıştı kendini işin özü.. 


neden anlattım bunu size? sormadım ya da yorum istemedim sadece anlattım. çünkü artık bu bi soru değil ya da yoruma açık bi konu değil. anlattım çünkü dışardan birinin gözüyle hiç umut taşımayan bu ilişki, o kıza göre hala imkanlı. saplantı haline dönüşmesi muhtemel hiçbir pişmanlığa yer vermeyin. akışa kaptırın kendinizi, kendi bestenizi yapın, kendi figürlerinizle de eşlik edin. saplanıp kalmayın. saplanırsanız da, parmaklarınızın hangi kapı zilleriyle uyumlu olduğunu düşünmeden kapıları, ve ardında gizlenenleri onurluca deneyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

çayda eriyen şeker